İnsan, yaşamı itibariyle sürekli bir savaş vermektedir. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da kendini koruması ve gerektiğinde hücum edebilmesi için bazı araç ve gereçlere ihtiyaç duyacaktır. Hele de karşısındaki nefis gibi çetin bir düşman olunca... Peki hayatımızın her cephesinde devam etmekde olan bu savaşta bizlere gerekenler tam olarak nelerden oluşmaktadır?


Kabaca sıralayacak olursak ortaya şöyle bir liste çıkmaktadır:


1) Gelebilecek her türlü darbeden bizleri koruyacak bir zırh

2) Gerektiğinde taarruzda bulunabilmek için etkili bir silah

3) Giyilen zırhın katini aşan her türlü durumda arkasına sığınacağımız emniyet veren bir siper 


Şimdi dilerseniz bu saydıklarımızı sırasıyla inceleyelim.

İlk olarak, zırhımız takvâ elbisesidir ki Cenâb-ı Hak bize bunu aşağıdaki ayet-i kerimede beyan ediyor:

يَا بَنٖٓي اٰدَمَ قَدْ اَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاساً يُوَارٖي سَوْاٰتِكُمْ وَرٖيشاًࣞ وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌؕ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿٢٦

 Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar. (A'raf ,26)


Evet, Allah'ın emirlerini hakkıyla yerine getirmek ve yasakladıklarından ateşten kaçar gibi kaçmak diye kısaca özetleyebileceğimiz takvâ, insanı, olası bütün kötülüklerden bir zırh gibi korumaktadır.


Silahımız ise, istiğfar ile Hıfz-ı İlahiye'ye iltica etmektir. Adeta, siperlerimizin dibine kadar gelen, hatta aralarında dolaşan düşmanları geri püskürtme gibi de misallendirebeleciğimiz istiğfar, şerrin önünü kesme ve menba-ı şer olan şeytanları yanımızdan uzaklaştırma adına, benzeri olmayan bir silahtır. Kuran nesli olarak, insanlara ve özellikle de müttakilere hidayet kaynağı olan Kur'an-ı Kerim' e yöneliyor ve bize söylediklerine dikkat kesiliyoruz.


وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطٖينِۙ ﴿٩٧

وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ ﴿٩٨

 Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım.

Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!” ﴾Mü'minun, 97-98﴿


فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجٖيمِ ﴿٩٨

Kur’an okuyacağın vakit, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. ﴾Nahl, 98﴿ 


Kendi kabiliyetimiz ölçüsünde listelemeye çalıştığımız maddelerden sonuncusu olan Sünnet-i Seniyye ise, takvâ ve istiğfar ile donanmış hak erlerinin, emniyet adına atacakları son adım olarak nitelendirilebilir. Zira, adeta mücessem bir Kur'an olan Efendimiz (s.a.v.), ana rahminden başlayıp cennet köşklerine yada cehennem kuyularına uzanan bu zorlu yolda nasıl yürünmesi gerektiğini, Kur'an'ın getirdiği hükümleri hayatının her alanında tatbik ederek göstermiştir. 

Allah (c.c.), kullarını , alemlere rahmet kıldığı Habib-i Ekremi'ne uymaya teşvik ederken şöyle buyuruyor:


قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿٣١

 De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” ﴾Âl-i İmran, 31﴿


مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِهٖ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْؕ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِۘ ﴿٧

 Allah’ın (başka) beldeler halkından alıp resulüne fey‘ olarak verdikleri, Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir; (servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir. Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir. ﴾Haşr, 7﴿


Sünnet-i Seniyye de kendi içinde üçe ayırılabilir:

1) Fiili Sünnet: Efendimiz'in (s.a.v.) yaptığı sünnetlerdir ki bunlar, Namazda rukuya eğiliş, secdeye varış gibi...

2) Kavli Sünnet: Efendimiz'in (s.a.v.) sözleridir ki, bunları yapın, şunları yapmayın gibi...

3) Hâlî Sünnet: Efendimiz'in yaşayışıdır ki, bunlar oturuşu, kalkışı, yemesi, içmesi gibi..


Yazımızı sonlandırırken, Efendimiz'in (s.a.v.) sünnetine tâbi olmaya teşvik edeceği ümidini taşıdığımız bir kesit paylaşıyoruz:  

"Diğer kısmı “âdab” tabir ediliyor ki siyer-i seniye kitaplarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid’a denilmez. Fakat âdab-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edepten istifade etmemektir. Bu kısım ise örf ve âdât ve muamelat-ı fıtriyede Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittiba etmektir. Mesela, söylemek âdabını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdabının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok sünnet-i seniyeler var. Bu nevi sünnetlere “âdab” tabir edilir. Fakat o âdaba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir, o âdabdan mühim bir feyz alır. En küçük bir âdabın müraatı, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.Sünnet-i seniyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nevinden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilan edilir. Nâfile nevinden de olsa şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir."...


fthearslan tarafından yayınlandı.
Kategori:
Bunları da beğenebilirsiniz

Yorumlar (0)

Yorum Bırak

Mail bültenimize abone olmayı unutmayın!

Bültenimize abone olarak son yazılara anında ulaşabilirsiniz.

Güncel kalın